Sayfalar

27 Kasım 2013 Çarşamba

İzmir de yaşayan Cahide annemiz için elele....

İzmir de yaşayan Cahide annemiz için elele....


Shemellon arkadaşımın yazısını aynen kopyalıyorum umarım duyarlı orda yardım etmek isteyen insanlara denk gelir yada yardım etmek isteyenler aşağıdaki iletişim adreslerinden ulaşabilirler hiçbirşey yapamazsanız bu linkten irtibata geçiniz


Bugün sizi Cahide annemizi biraz anlatmak istiyorum. Bende 24 saattir kendisini tanıyorum. Ama o beni henüz bilmiyor. Hatta hiç birimizi bilmiyor. Bir şekilde durumundan haberdar olmuş Sibel Hanım. Cahide Anne kendi halinde İzmir / Çiğli de yaşıyor. Kendisini sokaktaki canlara adamış. Zaten durumu iyi olanlar değilde nedense durumu kötü insanlar daha düşkün oluyor canlılara.. Her gün üç kuruş parası ile bu canları doyurmak için uğraşıyormuş. Geçen sene de sobasız ve odunsuz kömürsüz bir kış geçirmiş. Tabi hemen insanın aklına nerde bu belediye muhtarlık diye geçiyor. Büyük ihtimal çevresinde ki kimse durumun farkında bile değiller. Cahide anne yardım da bulunmamış ve başvurmamış olabilir. Hayvan seven insanlar gururlu olur. Net bilmiyorum ama tahmin edebiliyorum. Eşi ölmüş ondan bir maaş alıyor. Oda 550 TL. Birde kızı var bu annenin, hayırsız evlat denilenlerden bu paranın zaten yarısına el koyuyormuş. Kadın bu yaşta evlere temizliğe gidiyor. Sağlık sorunları da var tabi. Evinde 40 yakın kedisi olan bu anne şu aralar gerçekten zor durumda olduğu için Sibel Hanım ona yardım etmeyi düşünerek hemen sosyal ağlarda bir etkinlik açmış.Çokta iyi etmiş. Sobası yokken artık iyi kötü bir sobası ve okuduğum kadarıyla kömür ve odunu sa sağlanmış. Bugün bir kabana ihtiyacı olduğu yazıldı. Yarın ben ve Yılmaz bey ona iki kaban gönderceğiz.

Artık bunları okuduktan sonra gerisi size kalmış.Hani hediyeleşme etkinliği yok mu diye yazanlar. İşte bundan daha iyi ne hediye olabilir ki. Ayrıca karşılığında size iki sıkımlık parfüm değil, sevap defterinize 1 sevap yazılır fenamı olur? Yardım edemiyorsanız bile blogunuz da paylaşın belki yardımcı olmak isteyen çıkar..

Bu günden itibaren header yaptıran kişilerin mama gönderileri kış boyunca Cahide annenin evine gönderilecektir.İzmir de yaşayan bana header yaptıracak arkadaşım Bahçe perim yarın kendisine giderek ilk mamasını bırakacak.Ayrıca durumundan haberdar olacağız sayesinde..

Etkinlik linki

https://www.facebook.com/events/227516954081473/

Gelişmeleri takip edebilirsiniz..

Cahide annenin telefonu: 0539 760 26 20

Adresi:
Cahide Bozkurt

İstasyonaltı mah.
8001/3 sk.no.42
Çiğli - İzmir

25 Kasım 2013 Pazartesi

Bugün;zor

Zor bu ara her şey zor her şey üstüme üstüme,insanlar insan olmaktan çıkmışlar sadece kendi nefisleri için hrkesi en sevdiklerini bile hiçe sayabiliyorlar,
zor her şey ve her şey daha bir çıkmaza gidiyor gibi geliyor yüreğime
neden insanları en çok en sevdikleri yaralar ya da en çok sevdikleri atar ateşlere
Ben insanca bakarken neden herkes hayvanca heveslerinin peşinde
Tüm yaptığım insani çaba emek ve fedakarlıkların karşılığı niçin her zaman daha da çirkin ve adi bir şekilde sırtımdan vurulmak yada vurdurulmak olsun ki.Emeğin fedakarlığın özverili olmanın insan gibi insan olmanın karşılığı üzülmek mi bu hayatta?

Zor herşey daha da zor bugün yüreğime,
bir kağıt parçası olmak isterdim şimdi sıktıkça bir nefeste öleyim diye ,
bazen yaşamak bunlara katlanmak susmak zorunda olmak ve aslında her defasında omzumda daha çok birikiyor olması ve sırtıma çok fazla gelmesini yaşamak ne kadar zor,
minik elleri olan bir yavrum olsun istedim Allahım bana onu nasip etmedi,
onu kaybettiğim aylardayım içim hüzünlü buruk
aslında takmıyorum yada bu bir kandırma her canımı acıtışlarında daha çok yanıyor yüreğim ve tekrar nüksediyor bütün ateşler kor olup kavuruyor bedenimi
acıtıyor işte be acıtıyor ,hiçbirşey yokken bile birşey varmış gibi acıyı yaşatmaları acıtıyor
benim Rabbim var inancım var isteyen istediği kadar gelebilir üstüme bu can bu bedenden çıkana kadar ben yanlızca Allaha eğileceğim
ve başım dik alnım ak şekilde hep mücadele edeceğim


21 Kasım 2013 Perşembe

Segâh | Tekbir & Salat-ı Ümmiye & Niyaz İlahisi (Dinle Sözümü) | Aşk-ı İlahi





Güfte:-
Beste:Itri
Segâh Niyaz İlahisi
Dinle sözümü sana direm özge edadır
Derviş olana lazım olan aşk-ı Hüdadır
Aşıkın nesi var ise maşuka fedadır
Semâ sefa, cana şifa, ruha gıdadır
Ey sofi bizim sohbetimiz cana şifadır
Bir curamızı nuşedegör, derde devadır
Hak ile ezel ettiğimiz ahde vefadır
Semâ sefa cana şifa, ruha gıdadır
Aşk ile gelin eyleyelim zevk u safâyı 
Göklere değin er görelim hûy ile hâyı 
Mesiâne olup debreşelim çeng ile nâyı 
Semâ safa, cana şifa, ruha gıdadır.
Aşk ile gelin talib-i cuyende olalım
Zevk ile safalar sürelim zinde olalım
Hazret-i Mevlana’ya gelin bende olalım
Semâ sefa, cana şifa, ruha gıdadır
.
Güfte: Sultan Veled
Beste: -

alıntıdır: kendisine çok teşekkür ederim bu kadar güzel bir musiki ile beni karşılaştırdığı için ve çok güzel faydalı bir blogu olduğu için Allah razı olsun

Günün Bilgisi

günün bilgisi: chiral; latince anlamı el olan bu kelime, birbirinin aynadaki görüntüsü olan şeyleri ifade etmek için daha çok kimya'da kullanılmaktadır.. en bilinen örneği ellerimizdir.. sağ ve sol ellerimizi birbirinin üzerine getirdiğimizde aynı olmadıkları halde birbirlerinin aynadaki görünümleri olduklarını anlarız.. 

19 Kasım 2013 Salı

Kimbra - "Settle Down"



ruhum incinir sessiz gidişlerden
gün olur gelirsen bana kapımı açamam bir daha 
kafamda deli sorularla boğuşuyor olurum her zamanki gibi
minik kız çocuğu büyümüş olur;
kabuk bağlar yaralarım,saramayacağın kadar taşlaşır kalbim
çünkü öğrenmişimdir sensiz yada siz siz yaşamayı......

yazan:Ben :)

Meditasyon Müziği



benim çok hoşuma gitti sizlerle de paylaşmak istedim

Kitap okurken dinlenecek müzikler 1 / The Pianist Soundtrack

Kabuk Adam / Aslı Erdoğan



Roman;yazarın ilk romanı olması itibarıyle diğer kitaplarından biraz daha durağan ama gel gelim içindeki o dinginlik bile insana kendini okutan cinstendi.
Hep yazarı baş kahramanla özdeşleştirdim ve Aslı Erdoğanın Fizik eğitimi aldığını bilmediğim halde bu yazarın hikayesi olabilir dedim.Kitap birincil kişi ağzından anlatılmış ki bu benim en sevdiğim şeydir romanda.
Merak edenler için kısa olarak özetlersem içinde farklı bir aşk öyküsü var,kendimle özdeşleştirdiğim çok noktalar yakaladım,kimi zaman üzüldüm hele ki sonunda yıkıldım diyebilirim.Pişmanlıklarımız,seçim yapmak zorunda olduğumuz zamanlarda duyduğumuz hüzün,kabuk bağlayan ve hiç kapanmayan yaralarımız,bastırılmış duygularımız ve yaşamak zorunda olduğumuz hayat içinde sıkışmış hissettiğimiz zamanlar....
anlatmak istediğim bu satırlarda gizli
"ele geçirdiğim her şey için savaşmış, yıpranmış, didinmiştim; hayatın bu sürpriz armağanının değerini bilemeyecek denli katılaşmıştım. yüreğim nasır bağlamıştı."

Tropiklerin o güzel doğası ve aynı zamanda Karayiplerin tüm gerçekleri ile harika bir üslup da birleşince işte kabuk adam çıkmış ortaya.Betimleme boldu kitapta.Kabuk adam'ım olsun isterdim şahsen çünkü Kabuk Adamı bu romanda çok sevdiğim hatta yaşadığı çevre itibarı ile (ki insanlar bulunduğu çevreyi kendileri seçemeyebiliyorlar çoğu zaman) birine bile benzettim hayatımdaki.Çok samimi bir dille sanki benim bir arkadaşımın başından geçenleri okuyormuşum hissi uyandırdı bende.umarım sizde beğenirsiniz alıp okumanızı tavsiye ederim hoş vakit geçirmek farklı bir sevgi okumak ve Aslı Erdoğanın o güzel üslubu ile Karayip yolculuğuna çıkmak isterseniz tavsiyemdir.


ilgimi çeken biz alıntı:

Hayata renkli bir tül perdenin ardından baktığım gibi,kapısından içeri girmeyi de ilk kez başarıyordum 




Alıntıladıklarım

"cehenneme giden yolların iyilik taşlarıyla döşendiğini söylerler. taşların altını kaldırıp bakın, göreceğiniz şey ikiyüzlülüktür."

Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar.’
‘Sonuçta insan yaşamayı hep sürdürmek zorunda ve bunun için de kendisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeli.’
‘Tiksinti ve korkudan, aşka ani, bilinçsiz bir sıçrayış yapmıştım. Tırtıl, kelebeğe dönüşmüştür.’
‘Hepimiz okyanusun sonsuzluğunda kaybolmuş yapayalnız adacıklardık; sınırlarımızı aşıp bir başkasına dokunabilmemiz, bir yanılsamaydı yalnızca.’
‘Kendi ellerinle kopardığın hindistancevizinin sütünü içen bir kadın,  seni hiç unutmaz ve bir gün mutlaka dönermiş.’
‘Hayatın bize verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz de böyle bir insanı, ilk fırsatta katlederiz. Sonra da ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.’

10 Kasım 2013 Pazar

Höyükteki Nar ağacı / Yaşar Kemal


Pinuccias'ın Kasım Ayı Yazar Ayları Etkinliğinde bu kitabı seçmiştim iyi ki de katılmışım diyorum.Beni böyle güzel bir kitapla tanıştırdı.

Özellikle dili ve anlatımını çok beğendim.1951'de yazılmış, Yaşar Kemal'in vefat eden annesinin sandığında bulunmuş. Yaşar Kemal, hemen hemen hiçbir değişiklik yapmadan 1982'de okuyucuya sunduğu bu kitabı tekrar yazsa aynı şekilde yazmayacağını, fakat o yalınlığa, tazeliğe de ulaşamayacağını söyler, doğa-insan ilişkilerini en iyi anlamda verdiği yapıtlarından biri olduğunu da ekler. Mühim kitap yani, ona göre.
Yazarın ilk romanı olan Höyükteki Nar Ağacı ırgatlar,Çukurova,çaresizlik,sıtma insanların geçim sıkıntıları o zamanın zorluklarına dair çok güzel detayları işlemiş yazar.Ayrıca benimde ilk okuduğum Yaşar Kemal romanı olması ile de çok güzel oldu ,
yazar şöyle der;
"Benim saz çalamamamın sebebi var, anam aşık olacağım da diyar diyar dolaşacağım diye saza, aşıklığa düşman olmuştu. Onun tek çocuğuydum ve gözünden ayırmıyordu beni. Okulda, düğünlerde bayramlarda beni hep Aşık Mecitle çakıştırırlardı. Aşık Mecitle Kadirlide bir kahvede bir gece sabaha kadar çakıştığımı şimdi iyice anımsıyorum."[8]
Ben bu dizelerin yansımasını romanda gördüm okuyunca sizde anlayacaksınız .
mevsimlik işçilerin dramını anlatan bir yolculuk hikayesi diye özetleyebiliriz fakat söz konusu yolculuk o kadar dramatik ki yutkunurken zorlanmanıza sebep olabilir.
romanın sonuna doğru çocuk mehmet bir süpriz yapar,söylemek istemem çünkü tadı kaçar.Ayrıca ince memet varya işte o memet bu memettir tabi ben yorumları okumadan başladım romana ve bilmiyordum ki o sebeple zaten dediğim gibi ilk kez Yaşar Kemal okuyacaksanız bu romandan başlamalı diye düşünüyorum 


Sonu havada kalmış bir romandır beklentiniz o yönde olmasın amma velakin roman çok güzeldi.

Alıntıladıklarım:

"'Kim bilir,' dedi. 'Belki de bulurlar. İnsanoğlu bu, çok keramet var insanda.'
'Çok keramet,' dedi bostancı." (s. 81)

Çiçeğin kıymetini balarısı bilir.her arı çiçeğin kıymetini ne bilir ! Höyükteki nar ağacı /yaşar kemal



8 Kasım 2013 Cuma

Doğu-Karedeniz Sentezi

Benim eşim Rizeli Ben Adıyamanlıyım işte evimin en sevdiğim köşesi kim demiş ki olmaz diye oldu işte :) :)




Takasım...

 Berrin Çelik arkadaşımla tanıştım ve kitap takası yaptık kendisi bana çok cici iki kitap yolladı kendisine çok teşekkür ediyorum.
Bugün özellikle güzel süpriz oldu bana Allahtan dışarıya çıkmamıştım haberim de yoktu kim o ? kargo .... diye olan muhabbeti özlemişim epeydir bana kargo gelmiyordu :) iyi oldu bu


Ayrıca duyrulur 9 kasım benim doğum günüm :D yani yarın doğum günü kızıyım ben :D :D :D
kendimi biraz nazlım dimi ama :D

Bu kitap da kargodan gelen kitaplardan biri;diğeride kukla onu çekmeye fırsatım olmadı ayrı günlerde yollamıştı

Eşini, Bir Harama Bakarken Gören Bir Kadın Ne Hisseder?




Eşini, bir harama bakarken gören bir kadın ne hisseder.?
Bazıları: “Kıskanır.!” diye cevap verecektir.
Kendisini yetersiz hisseden, aynalara küsüp kendini çirkin gören hanımları
bekleyen duygusal bir yıkım ve depresyon değil midir.?
Çünkü dindar hanım olarak o, harama gözünü dikmemiştir.
Irzını, nâmusunu muhafaza etme gayreti içindedir. Aynı hassasiyeti eşinden beklemesi fazla mıdır?
.
“Mü’min erkeklere, gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle!..
Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır.
Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.”(Nûr Sûresi 30)
.
Ne kadar açık ve ne kadar taze bir âyet, değil mi.?
Sanki özellikle bugünler için inmiş gibi…
Demek ki, erkeğin en önemli tesettürü, gözlerini korumak…
Gözler korununca, ırz korunmuş oluyor.
Âyetin son kısmındaki uyarı ise, her vicdana bir karakol mesâbesinde…
“Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.”
Yani eşinden, dostundan değil, Allah’tan kork..!
Ve unutma ki, herkesten gizlenebilirsin, herkesi aldatabilirsin, ama Allâh’ı aldatamazsın dercesine…
~
Şebnem Dergisi’nden…

Dualar Edin!


Eşinizle birbirinizi karı-koca olarak görmeyin. Birbirinizi cennet vizesi olarak görün. Hata biriktirme meylinde olmayın.
Affedin gitsin ki Allah da sizi affedip gitsin. Birbirinizin ailesine ziyadesiyle hürmetkâr olun.
Hasede, nazara dikkat edin. Çünkü siz bu hâlde iken şeytanı bile delirtirsiniz.
 Dualar edin kendinize, yavrularınıza, Ümmet’imize… 
~
Nureddin Yıldız

Dini Bilgiler 1







Maneviyat büyükleri diyorlar ki:
– Sakın dünyadaki evliliğinizde sevginizi kısa zamanda yok olacak suret ve dış güzelliğine bağlamayasınız. Tezden yok olacak olan yüz güzelliğini yegane sevgi sebebi saymayın. Çünkü bu dış güzellik kısa zamanda yok olur, sevmenizi gerektiren şey de yok olacağından aranızda sevgi sebebi kalmamış sayılır. Bu anlayış aileyi kısa zamanda sevgisiz bırakır. Halbuki sevgiyi kısa zamanda yok olacak dış güzelliğe değil de yaşlandıkça daha da artacak olan iman, ahlak, ihlas ve sadakat gibi güzel vasıflar üzerine inşa etme halinde, ailenin geleceği garanti altına alınır. Aradığı sevgi sebebinin ömür boyu sürdüğünü gören taraflar, aile bağını bir ömür boyu zayıflatmadan sürdürürler. Çünkü dindarlıktan kaynaklanan güzel ahlak, hanımla beyi cennette de birlikte kılar, dünyadan sonra ebedi hayatta da birlikte olmalarını sağlar, sevgilerini sanki ebedileştirmiş olurlar böylece. Bu yüzden de ebedi hayat arkadaşını kırmamaya, incitmemeye burada daha çok dikkat ederler.


Aşkın bir ölçüsü olmalı mıdır?
NUREDDİN YILDIZ: Aşkın ölçüsü kesinlikle olmalıdır. Zira Allah’a iman edenler Allah’tan başka kimseyi sınırsız sevemezler. Biz sadece Rabbimizi ölçüsüz sevebiliriz. Yerler, gökler, okyanuslar kadar değil, ifade edilemeyecek kadar sevmek zorundayız. İmanımız, bir beşere olan aşkımızın bir sınırda olmasını gerektirir. Peygamber Efendimiz müminleri terbiye ederken de sınırsız sevgiye ve sınırsız düşmanlığa karşı ikaz etmiştir. Severken de düşmanlık ederken de ölçülü olmamız istenilmiştir. Mümin olarak biz âşık olabiliriz ama bu aşkımızı abartamayız. Yani uğruna hicret edecek kadar, uğrunda evinden barkından olacak kadar veya bu uğurda anayı babayı çiğneyecek bir delilik yapacak kadar âşık olmayız. Çünkü hiçbir aşk Allah’a itaatten sonra itaat etmemiz gereken ana babayı çiğnemeye müsait değildir. 

Karşılıksız aşka düşen, bu yüzden de bunalıma giren bir gence ne söylemek istersiniz?
NUREDDİN YILDIZ: Aşka düşüyor, bunalıma giriyor, intiharın eşiğine kadar geliyor… Bu boş kafaya isabet etmiş bir mermi gibidir. İçi Allah sevgisiyle doldurulmamış, imanla, heyecanla doldurulmamış, Sehaddinlik, Halit Bin Velitlik tanımayan mantığın akıbetidir. Bu gencin bunalıma girmesi, intihar edecek düzeye gelmesi, kovulduğu kapıya yalvarması bir nevi zillettir. Kendini bu derece düşürmesi insanlık değildir. Böyle bir gence çocukluğundan itibaren ruculet terbiyesi verilmeliydi. Verilmediği için böyle bir sonuçla karşılaşılmıştır. Ruculet terbiyesi nedir?Erkeğin bir onuru var, kızsa kızın bir onuru var; işte bunu muhafaza etmesi… İnsan ikram görmediği misafirliğe bile bir daha gitmez. Nasıl kovulduğun bir kapıda sürünüyorsun sen? Bir kere hiçbir kız veya erkek alternatifi olmayan değildir kâinatta… Nihayetinde bu bir insan ve yeryüzünde başka bir sürü insan var. İkincisi Rabbimin yazdığı kaderden başkası tecelli edemez. Kapısında yirmi sene sürünsen de Allah bunu nikâhlanacak diye yazmadıysa olmayacaktır bu iş. Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem “Sizin rızkınızı Allah yazdı, onurlu isteyin bunu”diyor. Yani güzel bir şekilde rızık peşinde koşun diyor. Nasıl olsa Allah seni aç bırakmayacak; buna iman ediyorsun, çünkü müminsin. Bunun gibi Allah sana yazılı olan kimseyi zaten sana verecek, o hâlde onurlu durun, basit iş yapmayın, seviyenizi koruyun.

Bir genç sırf ahlâkının güzelliğinden dolayı beğenmediği birisiyle evlenmeli midir?
NUREDDİN YILDIZ: Evlilikler gözümüzün sevdiği, nefesinden hoşlanacağımız, burnundan, gözünden hoşlanacağımız tiplerle olmalıdır. Efendimiz Mekkeli bir sahabinin Medineli bir kadınla evlenmeyi düşündüğünü öğreniyor, diyor ki ona; “Medineli kadınların gözleri küçüktür, Mekkeliler büyük gözlü kadınları sever, eğer gözleri küçükse evlenme” Bu söz, Peygamberin ağzından çıkan bir nasihat. Bugün beğenmediğin halde evlenirsen, yarın bir sorun çıktığında o göz ok gibi gözüne batar. Ebu Davut’ta geçen bir hadiste de şöyle bir şey var: Kızın biri geliyor; “Ya Resulallah babam beni sevmediğim birisi ile evlendirmek istiyor” diyor. Efendimiz “Mecbur değilsin evlenmeye diyor.”






Çocuğa Allah’ı Nasıl Anlatmalı?

Çocuğa Allah’ı Nasıl Anlatmalı? 

cocuga Allahi nasil anlatmaliÇocuk yetiştirmede en hassas noktalardan biri de din eğitimi. Peki çocuğa Allah’ı nasıl anlatmalı? Sorularına nasıl cevaplar vermeli, cevaplarken nelere dikkat etmeli? 
Allah, ölüm, cennet, cehennem, ibadet gibi yetişkinlerin bile kimi zaman idrakte güçlük çektikleri kavramları bir çocuğa anlatabilmek hiç de kolay değil. Ancak henüz soyut düşünebilme yetisi kazanamamış bir çocuğun ‘Allah nerede oturuyor? Evi var mı? Allah ne renk? Onu neden göremiyoruz?’ gibi sorularına verilecek cevaplar Yaratıcı ve kâinatla kurduğu ilişkide hayati rol oynuyor. Ayrıca ölümü ve ölen bir yakınının akıbetini çocuğun yaşına uygun şekilde anlatmak da ruh sağlığını korumada ve yaşama bakışında önemli yere sahip. Peki uygun bir din eğitimi için hangi yaş grubunda nelere dikkat etmek gerekiyor?
2-3 YAŞ
Bu yaşlarda çocuğun kelime dağarcığı oturmaya, değer ve inançlar şekillenmeye başlıyor. Bu nedenle çocuklara konuşma çağına başladıktan sonra kelime-i tevhit öğretilerek, soru cevaplı telkinlerle din eğitiminin başlatılması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Mehmet Emin Ay, Allah, peygamber ve melek gibi kavramların çocuğun çevresindeki konuşma ortamında sıklıkla kullanılması tavsiyesinde bulunuyor.
4-5 YAŞ
Çocukların sevgiyle ilgili kavramları öğrendiği bu yaşlarda, Allah’ın kullarını ne kadar çok sevdiğini ve yarattığı şeylerle bunu bizlere nasıl gösterdiğini anlatmak gerekiyor. Okul öncesi eğitimde masalların ve dinî hikâyelerin rolü büyük olduğundan, doğru davranışları ve dini bu yolla öğretmek de daha kolay kabul ediliyor. Ayrıca bu yaştaki çocuklara ibadet ve dua gibi şeyler ilgi çekici geldiğinden, bu konularda anne babayı taklit etmelerine izin vermek gerekiyor. Çocuğun yanında namaz kılmak, camiye giderken onu da götürmek, yemeklerden önce ve sonra verdiği nimetlerden dolayı Allah’a sesli olarak şükretmek, namazlardan sonra yine sesli olarak dua etmek çocuğu Allah’a yaklaştırıyor.
Öte yandan araştırmalar, okul öncesi çocuklarda ölüm korkusunun çok baskın olduğunu gösteriyor. Bu yaştaki çocuklar, öncelikle anne babasının, daha sonra kendisinin öleceğinden korku duyar. Ölüm korkusunun tek çaresi ise çocuğa ahiret inancını aşılamak, öteki dünyayı sevdikleriyle birlikte olacağı güzel bir yer olarak tasavvur etmesini sağlamaktır.
Gördüğü her şeyin insan eliyle yapıldığını düşünen çocuğun, Allah’ı büyük bir insana benzetmesini ve bu yönde sorular sormasını da anlayışla karşılamak gerekiyor. Ancak bu noktada ‘Allah baba’ ifadesini kullanmak ya da ‘Allah gökyüzünde oturur. Cennette oturur.’ şeklinde İslam itikadına aykırı cevaplar vermek de uygun görülmüyor. Allah’ın maddi bir varlık olmadığı, bu nedenle maddi varlıkların özelliklerine sahip olmadığını uygun bir dille açıklamak gerekiyor.
6-7 YAŞ
Bu yaş çocuklarında kendilerini büyüklere ve anne-babaya beğendirme eğilimi baskınlık kazanıyor. Bu nedenle, 6-7 yaş çocuğunun ibadetlerini, dua ediyor ya da şükrediyor olmasını sözle ya da küçük hediyelerle takdir etmekte fayda var.
8-9 YAŞ
Çocuk, soyut düşünme ya da vicdan muhakeme yetilerini bu yaşlarda kazanıyor. Bu nedenle sekiz yaşına kadar çocuğa cehennem, günah-sevap gibi kavramlardan bahsetmemek, yaptığı yanlışları günah olarak tanımlamamak gerek. Ayrıca bu yaşlarda anne babasıyla oyun oynamayı bırakan çocuk, artık arkadaşlarıyla vakit geçirmeye, televizyon izlemeye ve oyun oynamaya başlıyor. Bu sebeple din eğitiminin oyunlarla, kitaplarla, çizgi filmlerle ve bulmacalarla verilmesi de uygun bir yöntem.
10-14 YAŞ
Bu dönemde eleştirel düşünmeye ve sorgulayıcı bir tavır takınmaya başlayan çocuk, özellikle ailesine bireylerinin söylediklerine karşı daha tepkili ve şüpheci yaklaşabiliyor. Bu nedenle, bu yaşlarda verilecek din eğitiminin aile bireylerinden ziyade arkadaş çevresine, cami ve okul derslerine bırakılması tavsiye ediliyor.
Allah’ı sevdirmede beş duyu modeli…
Psikiyatrist Doktor Mustafa Ulusoy, ‘Yakınlık’ adlı kitabının ‘Çocuk ve Allah’ başlıklı bölümünde, özellikle 3-4 yaş çocuğuna Allah’ı anlatmada beş duyu modelinden bahsediyor. Her hafta ya da her ay bir duyu organının kullanımına odaklanması sağlanan çocuk, beş duyusunu da kullanarak kâinatla ve nesnelerle daha yakın bir ilişki kurduğu gibi, somut nesnelerden yola çıkarak Yaratıcı’nın varlığını ve onun özelliklerini de öğrenmiş oluyor.
İlk hafta olan görme haftasında çocuklara gözün işlevi anlatılıyor. Kâinattaki güzellikler konuşuluyor. Çiçekler, güneşin batışı gibi hoşa gidecek şeylere dikkatinin yönelmesi sağlanıyor. İşitme haftasında, çocuklar ve aile bir hafta boyunca kâinattaki seslere kulak kesiliyor. Dalga sesleri, rüzgârın uğultusu, kapı gıcırtısı, çay suyunun kaynaması gibi. Koklama haftasında ise çiçeğin, denizin, toprağın, kekin, böreğin, etin kendine özgü bir kokusu olduğundan bahsediliyor. ‘Allah ne güzel yaratmış. Bununla bize ne kadar sevgi ve değer verdiğini gösteriyor.’ şeklinde yorumlar yapılıyor. Aynı şekilde dokunma ve tatma haftasında da çocuğun, varlıkların birbirinden farklı dokularına ve tatlarına dikkat kesilmesi sağlanıyor.
~
Arzu Kılıç
.

5 Kasım 2013 Salı

Şekerpare/Tarifi yakında sizlerle...


paylaşacağım tarif annemin senelerdir yaptığı tariftir aynı benim anlattığım şekil uygularsanız çok güzel bir şekerpare olacaktır kıvamını da ben size anlatacağım nasıl olması gerekeni bunun en büyük püf noktası güzelce yoğurmaktır hanımlar.

Yakında Tarifim Sizlerle olacak....Görüşmek dileğiyle

3 Kasım 2013 Pazar

Aylak Adam /Yusuf Atılgan









Arka Kapak

“Her şeye “karşı” duran, “karşı” çıkan, “karşı” olan bir adam… Aylak Adam… Bir adı bile yok. “C.” diyor Yusuf Atılgan kısaca.
İnsan her şeye bunca “karşı”yken kendine de “karşı” olmadan nasıl sürdürebilir bir “karşı” yaşamı? C., sıradanlığa, tekdüzeliğe, alışılmışın kolaylığına hiç mi hiç katlanamıyor. Hem farklıyı, hem doğru olanı arıyor. Çabasının boşuna olduğunun da farkında üstelik.
Zor bir karakter, zor bir yaşam, yalın bir roman…”



Kahramanımız Aylak Adam yani kitaptaki ismi bilinmeyen C. adlı şahıstır kendisi aylak aylak gezen parasını sadece harcayan,hiçbir şeye bağlı kalarak yaşamayı sevmeyen,bağlı kalmanın alışkanlık yapacağı düşüncesi olan ,ailesinde baba faktörü üzerinde ilginç tespitleri olan bir adamdır.C’nin içsel konuşmalarını, hayat felsefesini, o kendine özgü, milyonlarca kadın içinde ‘tek kadın’ı arayışını okuyoruz. 

Kitabı "birşey olacak mı?" düşüncesiyle okumayın, daha çok bir durum romanı.Bazı bölümlerde cinsellik içeren azda olsa bölümler vardı çok aşırı değil elbette ama bunları okumak genede hoşuma gitmedi ki hepsi de yaşadığımız ve yazarın çok iyi tespit ettiği şeylerdi o nedenle o kısımlar kendini bana o şekilde affettirdi diyebilirim


Kendisini çok ama çok sevdim hatta bazı yerlerde hissettikleri benimde hissettiklerimle benzeşti birazda yazarın üslubuna değinmek istiyorum:

başlarda birinci tekil ağızdan anlatacak gibi gelsede daha sonradan anlatıcıya bıraktı yerini,bu benim hoşuma gitti birinci tekil şahıstan olsaydı belkide bu kadar içine giremeyecektim şahsın özelliklerinin yada onun kendisini anlatışı hoşuma gitmeyebilirdi.Yazar gözlemlerini harika bir dille anlatmış insana öyle etki eden bir yapısı varki sonu böyle mi bitecekti ya diyorsunuz ama sonradan düşününce o son ona en yakışan son.

alıntıladıklarım:



“İki kişilik toplumlarda önemli sorunlar! Bir deneme başlığı olabilir. Biri çıkıp yazsa. Ben? Yapamam, yaşamak varken. Ben ya ararım ya da yaşarım. ”
“Günlerin adı, sürelerince yaşanılan olayların değerine göre değişebilir. Bugün, şimdilik -paltosunu ilk çıkardığı gündü- Sonra Güler’i ilk gördüğü gün olacaktı.”
”Sevmek! Kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?
”Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama yalnız bir teki yoktu.”
“Boş yere azap çekmeyin bir derman için.”
“Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi… Sanki ki onu tanıyormuşum, görsem bilecekmişim gibi bakıyordum geçenlere. Bu gece bencildim. Kendi kendime kızdım. Oysa onu bu caddeye pek seyrek gönderirdim: Binde bir, güzel bir filmi görsün diye. Önlerde bir yere oturur, yanağı avucuna dayalı film seyreder, tam beni düşünmesini istediğim zaman beni düşünürdü. Film bitince eve yürüyerek dönerdi. “
“- Senin aradığın kadın dünyada yok, dedi.
- Var! O olmasaydı ben olmazdım. Bu şehirde yaşıyor. Bir gün bulucam onu. “
“Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz.”

“…yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?”

“Sustu. Konuşmak lüzumsuzdu. Bundan sonra kimseye ondan bahsetmeyecekti. Biliyordu anlamazlardı.”
Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz. (sf:10)

Yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu? (sf:11)



Doğru, hep başkayız. Ayak bastığımız yer dünyanın merkezi oluyor. Her şey bizim çevremizde dönüyor... (sf:15)


Biliyorum sizi. Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde pakatlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız? (sf:39)

Günlerin adı,sürelerince yaşanılan olayların değerine göre değişebilir. Bugün,şimdilik "paltosunu ilk çıkardığı gün"dü,sonra "Güler'i ilk gördüğü gün" olacaktı. (sf:47)

 "Siz anlanamaz, sen anlanır. Bazı kitaplarda sizi seviyorum'u okuyunca gülerim. Sanki siz sevilebilirmiş! Sen sevilir, değil mi?" (s.63)
"Belki de insanlar kendi kendilerini düşünmek, hayaller kurmak için yeteri kadar yalnız kalamadıklarından anlayışsız oluyorlardı." (s.109)


"İnsanlar haksızken daha çok bağırır." (s.137)

"İki insan ayrılırken birbirlerinde bir şeyler bırakıyorlardı." (s.142)